X City İle Uzun Yolda @kızbasına

X City ile uzun yol…

Merhaba sevgili dostlar. 🙂

Geçen sefer, X City’ yi şöyle enine boyuna incelemiştik. Bari dedim sıcağı sıcağına, geçen 2017 yazında bu skutırla yaptığım uzun yoldan biraz bahsedeyim de konuyu kendi içinde bir tamama erdirelim. Her yaz motosiklete atlayıp üç dört hafta süreyle seyahat ediyorum.

Önceki senelerde bu seyahatleri Bmw F650 Gs ve Honda CBF600 ile gerçekleştirmiştim. 2017’ de Cbf’ i maddi sebeplerle satıp şehir içinde kullandığım X City ile baş başa kalınca dedim ki “Neden olmasın?” Önce bahar aylarında Edirne, Çanakkale gibi İstanbul’ a yakın rotalarda denemeler yaptım. Her şey şaşırtıcı biçimde rahattı ve özellikle sele önünde ve sele altında sağladığı bagaj alanı insanın dünyasını değiştiriyordu. Böylece uzun yaz seyahatime X City’ yle çıkmaya karar verdim. 🙂

Macera özetle şöyle ilerledi: Önce İstanbul’ dan Bursa’ ya gittim ve bir haftalık bir iş için orada kaldım, bu arada boş vakitlerimde civar köylerde gezdim dolaştım. Bursa’ dayken eş dost aracılığıyla topcase’ imin üstüne port bagaj takacak bir usta da buldum. ( I love port bagaj ) İşim bitince soluğu Cunda’ da aldım. Cunda’ dan Antalya’ ya bastım gittim, bu da yaklaşık 600 km lik bir mesafeyle, X City’ yle bir gün içinde aldığım en uzun yol oldu. Antalya’ da iki hafta kadar kalmam gerekti, bu arada Adrasan’ a, Korsan Koyu’ na kaçıp iki günlük bir kamp yapabildim.

Antalya’ dan ayrılma vakti gelince de Datça’ ya doğru yola koyuldum. Datça’ da biraz tatil, ardından Balıkesir uğramalı olarak İstanbul’ a döndüm. Yani yaklaşık 2500 km lik bir yol almış olduk bizim Hanım’ la ve bunu sıcağın göbeğinde, “48 DERECE Mİ O???” diye gözümüzün belerdiği havalarda yaptık. Şimdi mümkün olduğunca tarafsız bir şekilde gözlemlerimi aktarmak istiyorum siz sevgili X City kullanıcılarına ve kullanmak isteyenlerine.

Düz yola vurun gitsin

Öncelikle, bir günde yaptığım en uzun yol olan 600 km lik Cunda-Antalya yolunda, X City den gerçekten etkilendiğimi belirtmeliyim. Keza önceki Edirne ve Çanakkale yolculuklarımda da beni çok mutlu etmişti. Ortalama 100-120 ile gittim, beğendiğim köy yollarına da girip çıkıp durduğum ve keyifli molalar verdiğim için yaklaşık 8-9 saatte vardım. Gerçekten rahat, titreşimsiz, kullanması müthiş kolay, keyifli bir skutır X City, düz yolda gitmelere doyamazsın. O yüzden bu açıdan içiniz gayet rahat olsun. Sadece oturuş pozisyonundan çok hoşlanmıyorum, bunu daha önce de yazmıştım, tekrar altını çizeyim.

Bu sandalyeye oturur gibi oturma hali yoldan alabileceğiniz bütün darbeleri doğrudan belinize iletiyor, ayrıca bu kadar uzun oturmak zaten sağlıklı bir şey değil. Sonuçta X City nin de amortisörleri pek çok skutıra göre yumuşak olsa da bir cross değil. Bu yüzden ben, her an kalkacakmış gibi bacaklarımı aktif tutup dizlerime verdiğim güçle belimi desteklemeye çalışıyorum.

Kötü yola düşmeyin

Dolayısıyla zaten otoyollarda, asfaltta bir yerlere gidecekseniz gayet uygun bir arkadaş bu. Öte yandan, köy yolları, yaylalar, patikalar vb. bozuk yollar için pek uygun değil. Hadi amortisör sertliğini ( ki skutır standartlarında sert değil ) geç, bir süre sonra bildiğin ağzı yüzü dağılmaya başladı çocuğun,grenajları vidalarından lime lime gevşedi. Benim ön sağ grenaj önceden kırılıp tamir görmüştü gerçi, dağılmasında bunun da etkisi var, ama genel olarak malzemedeki kalite farkını hissediyorsunuz dostlar. “Ayol ne işim var benim böyle yollarda” diye ağzının içinde söyleniyor, yüzünüze söylemiyor ama bi salıyor kendini. Hani saçını süpürge etmeye meraklı insanlar vardır ya, öyle. Yüzüne karşı şöylesin böylesin demez de kendini perişan eder, baktıkça utanırsın filan.

Ben üşenmem her gün sağına soluna bakarım, durur durur vidalarını sıkarım diyenlerden değilseniz, aklınızda olsun. Ben bakmam, motosikleti hunharca yola vururum. Antalya’ da Uçansu Şelalesi var ve bu seyahatte gitmeyi kesin olarak kafama koyduğum yerlerden biriydi. Ama yolu biraz bozukça.

Gidemedim mesela, X City’ yle o yola girmeyi gözüm yemedi. Sonra da “Beni istediğim yere götürmeyen motosikleti ben neyleyim.” diye tribe girdim. Yani, gözü karartıp o yola girsem ne olurdu bilmiyorum, ama ondan önce Korsan Koyu’ na kamp attığımda, oranın bazı bazı taşlı yolunda bile içim gidiyordu.

Arızalar, arızalar

Bundan önce uzun yollarda motosiklet arızası sebebiyle yolda kaldığım olmamıştı, bu bahtiyarlığı Antalya’ dan Datça’ ya giderken X City ile yaşadım. Ama bebeğim insaflıdır, beni yol ortasında bırakmadı, tam Datça’ nın girişinde bıraktı. 🙂 Olan şu, tarif edeyim de başınıza gelirse bilin: Marş basıyor, motor çalışıyor ama gaz yemiyor, gazı köklediğinde bi minik gidiyor, gazı köklemeyi bıraktığın zaman stop ediyor. Biraz bekleyip çalıştırınca yine aynı durum.

Tam da bayram günü, ite kaka eve kadar getirmeyi başardım. Bayram geçtikten sonra Datça’ nın minnoş sanayi sitesine giderek meselenin yakıt pompası sorunu olduğunu öğrendik. Biraz forum karıştırdığınızda yakıt pompasının X City de kronik bir problem olduğunu öğrenebiliyorsunuz.

Datça’ da pompayı değiştirmedik, tamir gördü ve tamam dendi

ben de yola çıkma vakti gelince ya nasip dedim ve vurdum kendimi yola. İnsaflı bebeğim bu sefer beni Balıkesir’ e girince yolda bıraktı. 🙂 Gördüğünüz gibi, asla dağ başında filan bırakmıyor hahah. 🙂 Bu sefer artık pompayı yenisiyle değiştirerek, daha masraflı da olsa sorunu uzun vadeli bertaraf etmiş olduk. X City’ yle ilgili pek çok kişiden aldığım uyarılardan biri, özellikle sıcak havalarda depoyu yarıdan aşağı düşürmemek gerektiği, boş depoyla gitmenin özellikle sıcak havalarda yakıt pompasına kötü etki ettiği yönünde oldu.

O günden beri hep dolu depoyla gezmeye çalışıyorum. 🙂 Yaşadığım ikinci sıkıntı ise, yine Datça’ da, yakıt pompası tamir edildikten sonra gezerken sigortanın atması oldu. Sigortayı attıranın ne olduğunu ustayla uzun uzun aradık, düşündük, Topcase’ deki sinyal lambalarının kablolarından olabileceğine karar verdik, zira bir zaman önce skutırın dışarıda kaldığı bir gece kabloları birileri koparmıştı (nedense?), biz de fazlasını kesip öyle bırakmıştık.

Sonra bu sorun çözüldü. Yolculuk bitip İstanbul’ a döndükten kısa bir süre sonra ise çocukta ciddi bir hararet problemi baş gösterdi. Ben de bu vesileyle fanın çalışmadığını fark ettim. Soğutma suyunu yenileyip, harareti gözleye gözleye, hadi yavrum hadi kızım diye diye yetkili servise vardık. 🙂 Fan motoru dünyasından vazgeçmiş. Değiştirildi. Burada benim altını çizmek istediğim nokta, X City’ nin radyatör fanının ön altta bulunması ve kötü yolların tozundan kirinden, arıza yapmaya varacak düzeyde etkilenmeye açık olması. Bu skutır açık açık “Ben böyle yollar için yapılmadım.” diyor.

Sonuç olarak

Özetle, düzgün yollarda kullanmak için çok güzel bir araç, uzun mesafelerde de rahatça kullanabileceğinizden şüpheniz olmasın. Bagaj alanının genişliği büyük avantaj. Sele altını, sele önünü kullanabiliyor olmanız harika, torpido gözü olması mükemmel. O kocaman ön camı sizi rüzgardan, tozdan, çamurdan mükemmel koruyor.

İsterseniz 10.000 km lik Avrupa turuna filan çıkın yani, düşünecek bir şey yok. Ama koşullar biraz zorlaşmaya başladığında, hava çok sıcak olduğunda, yollar kötüleştiğinde, X City en doğru seçim sayılmaz, biraz nazik kalıyor. Afrika turuna çıkmayın, Katmandu’ ya filan gitmeyin yani. 🙂 Eğer yolculuk anlayışınız benim gibi çadırla, doğaya yakın gezmekse, şelaleleri, gölleri, yaylaları seviyorsanız daha dayanıklı bir motosiklet düşünün derim. Yok, şehirden şehire geziyorsanız, popüler tatil beldelerine, yolu izi belli yerlere gidiyorsanız, X City’ ye gönül rahatlığıyla şans verebilirsiniz.

Sıcak havada fazla zorlamayın ama. 🙂 Ben de X City’ yle yaşadığım bu kâh neşeli kâh maceralı yolculuktan sonra, yine iki motosiklet prensibine dönmeye karar verdim, uzun yol için ayrı, şehirde kullanmak için ayrı. Çünkü X City’ yi özellikle İstanbul’ da gerçekten çok seviyorum, şehir içinde çok rahat,  konforlu ve sorunsuz bir skutır. Uzun yolda yormaya içim elvermiyor artık. Bütçe elverdiği ölçüde şehir içi aracıyla uzun yol aracını ayırmak bana ideal geliyor. Mutlu sürüşler dilerim. 🙂